Bu aralar puslu havaları seviyorsun.
Söyle, camın arkasından gördüğüm gibi misin?
Sessiz,
Sakin,
Suskun ....
Tüm yaşanmışlıklara yüz çeviren kadın,
Bir çocuk kadar masum musun?
Kadın,
S u s a r,
Sorar,
Sorgulatır..
Biliyorum, delicedir kadın susuşları,
Sen susma!
Dellenme sen.
. .. Gerçi ne fark eder ki susuşun, insanın hayatı soruyla başlar soruyla biter!
(şehirleri yıkılan işgâl çocuklarının ellerindeki ekmek gibi yetim ve gözyaşlarındaki tuz kadar yakıcıydı aşk..
YanıtlaSilşimdi, bir üşümüş şiir kondurup suskun çehrene
ve sonbahar kadar şâirâne bir bedel biçmeliyim gurbetine)
..
sen, pencereleri geçmişe bakan eski bir şehrin ahşap bir evinin avlusunda
saçında lastik toka, elinde bez bebek; esvaplar eskiten
büyüyüp sonra, genç kız odasının puslu aynasında
nemli gözlerine zoraki neşeden sürmeler çekip
ölgün sûretine uzak hayaller çizen, el gelini bir esir
sen, sana gönül düşürmüş bir bîbaht ozanın sazında hüzzam sızlayan tel
akşam güneşinin yüzüne vuran son ışıklarını tuvaline düşürürken ölen
hüznün ressamının sehpasında kalan son resmiymişsin..
sen, yıllar önce kaleme çekilip
tavan aralarında, kırık çekmecelerde unutulmuş
'bir zamanlar' diye başlayıp hikâye edilen
kız adlarının hep ‘Eylül’ olduğu kederli romanlarda
ergen yaşlarda kendi içine ölen yalnız bir kader
tarih düşülmemiş, bilinmeyen bir vakitmişsin..
sen, ceketinin yakasından gayrı sığınacak bir saçak altı olmayan
ıslak, yorgun ve uykusuz firarilerin
bir ucu yanık solgun bir hâtıradan kesip
mendil ceplerinde, yüreklerinin tam üzerinde sakladıkları
bir sokak lambasının altında kaçak bakılan
siyah-beyaz bir eski zaman fotoğrafı
terkedilmiş posta kutularına bırakılan adressiz mektup
mazrufunda, gizli gizli açılıp koklanmayı bekleyen
kanatmasız bir mâsum bûseymişsin..
(erimeyecekti elbet, bir kez öpüldüğünde
ıssızlıktan morarmış dudakların
dağılmayacaktı, koklandığında saçlarındaki o iğde kokusu
batmayacaktı tel tel sevgilinin kalbine
gölge düşmeyecekti kınasına ellerinin
sendin ya ihânetlerde hiç konaklamayan)
sen alnında bir alaz yazgı ve yazgısı hep ayrılık
bir göğsün sıcağında kavrulmamış bir buğday tanesi
göçe hazırlanan dönüşsüz kafilelerin dengine gizlenmiş
serçelerin güz şarkılarıyla kışa uğurladığı kimsesiz bir üveyik
sen;
ermeden daha aşka, düşüp nârına
filizkıran fırtınalarında savrulmuş kül
sen, çiçekleri dalında goncayken kurutulmuş
baharlarda unutulmuş gül mevsimiymişsin..
'Virane olan şehir mi? Şehrin sokaklarında tek başına dolaşan 'ben' mi? 'Kalabalık' içinde görünmez bir 'ben' dolaşıyor...
YanıtlaSilHer adımında hikayeler okunan dar sokaklarda... Bir adım bir adım daha... Hayaller, sanrılar, heyecanlar ve de gözyaşları, birbirine karışıyor . Taş duvarlar alsa 'ben'i içine , gitmek degilde şehirden, kalabalığın ritmi değişmeyecek, biliyorum... Görünmezliğinde kaderi bu olsa gerek , ritmi bozacak kudretinin olmaması....' Yine neyse...
zordur koca şehirde yalnızca sana ait hissiyatın diliyle konuşmak; anlamak her şeyi, lâkin anlatamamak.. zordur kalabalıklar içinde hep yalnız olmak, sokaklarında bibaşına dolaşmak, denize bakan bir parkının yorgun bir kanepesinde, istisnasız en azı iki, üç dört ve daha fazlası kişilik masalara sahip çay bahçelerinden birinin bir masasında, önünde çay ve sigara, uzaklara bakarak hep tek başına oturmak, zordur böyle yaşamak ve ama olağanüstü güzel bir yanı da vardır; baktığın gördüğün her şeyi anlamak!.
Silzor elbet bu hissiyatla yürümek hayatı.. ve ama seni 'sen' yapan şeydir de bu!.
bişey daha;
'anlam'; acı karşılığında satın alınan en büyük değer ve ona sahip olanlar zafer işaretine kalkmış bir elin parmakları kadar..
ve;
aynı dili konuşanların, aynı yolu yürüyenlerin birbirine danışması olmaz..
dogrudur ..
Silhttps://www.youtube.com/watch?v=s-WstUwL7lE
Kadın.. susuyorsa eğer, kıyamet yakındır!
YanıtlaSilLakin, hiç kimse çocuk kadar masum değil.. deliçocuklar bile..
Artik kadinin susmasi da hic bir sey ifade etmiyor. Masumiyet, dunyaya geldigin an lukse gecen bir hesaplasma olmus.. kadin susmasin da kim sussun. Delicocuklar mi?
SilHoş geldin Leyla.
YanıtlaSilSelamlar sevgiler. .
sevgiler Erdem .
Sil