12 Mayıs 2010

L ve E ve Y ve L ve Â..

Özlem!
Gün be gün, ve bir öncesinden daha çok özlemek nasıl tuhaf/eksik bir duygu anlatamam. Her gün duâlarıma kattığım, her geçen gün eksikliğini daha da çok hissettiğim ve her geçen gün daha çok ihtiyaç duyduğumu, adını koyamadığımı özlemek çok acı bir şey. Aslında neyi özlediğini kavrayamamak büyük eksiklik. Elini uzatsan dokunamıyorsun, fakat yinede varlığını hissediyor ve tutuna biliyorsun. Gerçekten kelimelerin kifayetsiz kaldığı ender anlardan sadece biri bu.

Böylesine özlem dili lâl eder..

Sevmek!
Adeta müptela olmak; “yüreğimden sıçrayan kıvılcımlar tutuşturacak nerdeyse bedenimi”. Içten sancılanmayı kavrayamıyor-um.

Içimdesin, ama nesin bilmiyorum! Sadece özlüyorum.
Belki duyuyorsun, belki sende aynı-sın-ı hissediyorsun. Belki sende özlüyorsun.

Belki sende seviyorsun, kim bilir..

“Yüreğimdeki bütün kaçışlarının izini sürüyorum. Kanasa da her yerim kan izlerini geride bırakıyorum. Lekesizdir sana duymuş olduğum âşk Leylâ ve öylece kalsın diye ben onu dünlerde bile saklarım.”


"Ne olur ört artık yaramı, sürekli kanayan ve kan ağlayan yüreğimi. Artık bir şeyler söyle bana."

Söyle, yokluğuna alışıyorum keza. 
Her geçen gün canımı yaksa dahi, alışıyorum..

Sevilmek!
Hani hep Mecnun'un sevgisinden, âşkın'dan bahs ederler; keşke biride Leylâ olup çıksa ve dese ki
 - cevap verse -

"sevmek kadar sevilmeninde kolay olmadığını..söylese"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder