2 Eylül 2010

"Masallardaki gibi bir varmışım bir yokmuşum"

Biliyoruz ki hikayelerin sonu genelde mutlu biter; Hmpf, palavracılar kandırmacalarla, aldatmacalarla süslemiştir halbuki. Prens(es)ler, cüceler, tavşanlar, alageyikler bilmem neler, hepsi dandik. Nedense benim favori karakterim genelde cadılar olurdu, ama nedense(2) onların sonuda hep hüsranla bitiyor.

Sevmiyorum pembe pancurlu evleri, kırmızı kepli kızın ninesine yemek götürmesini, saçlarıma dokunulmasını. Rapunzel ne salak şeydi öyle.
Verin bana cadıları.. hayatın gercek yüzünü..

Hayat demişken, yeni yelkenlere fora demek, yeni heyecanlar yeni umutlar.. bunlar insanı mutlu etmez mi? Öyleyse, bu tarifsiz hüzün ne diye sardı ki beni?

Madem kandırıkçılık oynuyoruz, hani nerde benim şeker elmam, keten helvam? Nerde benim hayatımın anlamı?

hani tamam
neye tamam
neyse tamam işte

Ifade edemiyorum kendimi, çözülmuyor dilim dökülmuyor kelimeler. Hangi arada derede sardı bu korku, hâla anlamış değilim.

Belkide bunlara kafa yoracak zaman değil, en azından yormak gereksiz diye düşünüle bilinir. Ancak gereksiz dedik ise önemsiz anlamında değil, ama önce bıçak altı seansimin geçmesini beklemek lazim..

Sonra..
Sonrası..

Hani çınar gölgesinde barındırır mı bilemem, öyle ise, sonra.. Değil ise, cân sağdır ümidiyle..

..daha sonra, cok sonrası..
"masallardaki gibi bir varmışım bir yokmuşum" .. !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder