17 Eylül 2014

umut


rüzgarı(nı) kesme, 
hür bırak ki ruhun nefes alsın ..
bırak ki gönlümüz dalgalı kalsın ..
güneş, eylül sabahında gönlümüzü doğsun .. 


masal anlatma, gel .

7 yorum:

  1. Merhaba Leyla

    "Açılın kapılar şah'a gidelim" dizesi geldi gönlüme

    açılsın inşallah , muradına eresin ..

    YanıtlaSil
  2. Ozlettiniz kendinizi.. Hoş Geldiniz. . :)
    Şiir tatlı bir esinti gibi geldi. .

    YanıtlaSil
  3. bence hoşgeldin!
    daha sık yazman ümidiyle.

    YanıtlaSil
  4. ı
    elbet aşka dair hiçbir söz, acının adresinden uzağa düşmez
    vakit dar ve hızlı düşünüp
    bir ân önce bir mersiyeyle salâsı verilip
    kalkmalıydı hasadı, aşkın şu sebepsiz ölümünün..

    aşk sonsuzdu ve anlık bir şeydi bir ölüm
    ve her ölüm bir 'ân'
    ne takdimi, ne tehiri mümkün
    sonsuza dek bir daha tekrarlanmayacak olan..

    bir 'ân' yalnızca 'kendi'ydi zeldâ
    teksir ve transkriptine dair
    içinden tek alâmet vermeyen
    şifresi kendinden, müthiş bir sır
    ve saygıyı hep hak eden kutsal bir tören
    cenaze ve düğün gibi..
    ıı
    'ân' dedik ya, bir an
    en çok da geçtiğimiz yüzyıldan kalan
    tarihten kaçmış, ben gibi vatanı gayr-ı sahih, üç beş romantik zanlı
    artık anı olmuş bir ‘ân’ı aramıza alıp
    haymatloslar gibi etrafına toplanıp
    adaletle bölüştüğümüz bir anımı hatırladım..
    orda biz, yanlış zamanlarda aynı ‘aşk’lara düşen
    vakitsiz cemrelerdik..
    ..
    sanırım eylül’ün orta yeri ve yağmur mevsimiydi
    yani, yeni bir göç öncesi..

    herkes gibi benim de çıkınımda karınca kararınca o aynı azık;
    şarkım, yalnızlığım, sigaram
    ayrıca kemanım vardı yanımda
    ve fazladan bir duâm..
    lakin yine yoktu kadınlarımız
    bu büyük eksiğimizle, yola hazırdık..

    Sen Petersburg, belki Viyana, Zagrep ya da Rijeka
    Peşte ve Buda
    şu âşıklar kenti Verona belki;
    belki şu meşhur sonbahar parklarından biriydi..
    yüzyıllık yalnızlığımızı, dökülen yapraklar
    ve yalnız çay bahçeleri paylaşıyordu bizimle, 'yalnız'ca..

    dosto’ydu masada oturan; önce o gelmiş
    gözlerinde geçmişin o saf, pussuz gözlüğü
    'suç'u, 'cezâ'sından ayırmaya çalışırken
    romanı karşısında bir suçlu gibi duruyordu
    bakışlarında bi 'ecinni' sabitliği
    kitap kurtlarının aşk kemirmelerine henüz kapalı
    o el yazısı müsveddelerine eğilmiş
    tersinden, anakronik bir ön seyirle
    dünden bugüne dalmış
    oyundan çıkış saatini kuruyordu krillov’un..

    gün uyanana dek hiç konuşmadı..

    o, notlarıyla meşgûlken o ara
    Nastasya fırsat bilip bunu
    Mişkin’le kararlaştırdıkları düğün günü, tam da
    o uğursuz Rogojin’le kaçıyordu gizlice ve budalaca
    fırına henüz hazır ‘Budala’nın sayfaları arasından..
    bu yüzden çayı, ders olsun diye
    aşkı arayan zavallı Prens'e ısmarlattı..
    ııı
    Oblomov’u bekliyorduk
    gelişine dek sustuk üçümüz de
    suspustuk..
    o ara, o zaman diliminde, ben
    miskinliğin o olağanüstü sihrini saklayıp masanın altına, ustalıkla
    uysallığı iyilikle baş göz edip biçırpı ve törensiz
    uçsuz bucaksız steplere, Sibirya’ya
    benim dilimde o 'sonsuz bozkır'a
    sürgün gibi bir seyahate çıkardım, balayına
    ki artık şu miskin adam bir kez daha aşk umup boş yere
    yerli yersiz, aldanmasın..
    ..
    geldin ya onca uzak yoldan zeldâ
    yine 'eylül' diyerek?!.

    YanıtlaSil
  5. ''esip gecmek''
    tam olarak yaptıgın bu iste..

    YanıtlaSil