31 Ağustos 2011

çevirme yüzünü


biliyormusun,
rüzgarın kalemini öptüğü gün
yokluğunun sürüdü dudaklarıma
yıkıldı kainat sen yüreğimde uyumadan
aç gözlerini ömrüm
fersiz gözlerime son bir kez bak
kaldıramaz oldu hasta kalbim yokluğunu
gel ! son bir kez dokun ruhuma
ah can,
çözüldüm senden sonra
soyundu ruhum libasını kurtlar sofrasında
tükendim !
düştüm koca bir boşluğa
iradesizim can,
gecenin karşısında iradesizim
ama ben konuşmak istiyorum bu gece ..
bu gece,
sadece konuşmak istiyorum  
ben !


* bu gece içimde tarif edemediğim bir sıkıntı var, 
ve bu beni çok tedirgin ediyor !

Sır


lâ,
aş(ı)k diye bir şey yok dedi 
ve dilini çamura buladı.
hoş ne fark eder sanki,
yüreğimden zaten geçtim,
asıl ruhum değil mi çamura bulanan.
maşuk,
kimine cennet, 
kimine cehennem ..
belki de araf.
gerçi
'ya başından dememişmiydi,
araf,
cennet meleklerine cehennem,
cehennem zebanilerine cennet diye ..

30 Ağustos 2011

Buika - Ateşin Kızı


Yaklaşık bir aydır bu CD'yi dinliyorum, daha doğrusu takıldım. Hani derler ya inceden insanın ruhunu okuşuyor diye, bu CD adeta insanın canına okuyor ! şiddetle tavsiye derim ..

Buika Kimdir ?


1972 yılında Mayorka adasının Palma şehrinde dünyaya geldi. Mayorka’da birçok sanatçıyla iş yapan Buika, 2000 yılında Las Vegas’a geldikten sonra keşfedildi. Madrid’e dönen ve ilk albümünü kaydeden şarkıcı, kendine özgü bir tarz yakalamayı başardı.

İkinci albümü Javier Limon’un prodüksiyonunu yaptığı ikinci albümü, “MI NIÑA LOLA”, İspanyol Müzik Ödülleri’nde, En İyi Prodüksiyon ve En İyi İspanyolca Albüm dallarındaki ödüllerini kucakladı ve birçok festivalde eleştirmenler tarafından göklere çıkartılarak geri döndü.

Buika üçüncü albümü "Niña de Fuego"; Geleneksel copla şarkılarını tekrar ziyaret etti ve ilk kez kendi kaleminden çıkan şarkılara yer verdiği bir albüm yaptı.

Flamenko, caz ve rumba ritimlerini harmanlayarak yaptığı müzikle dünya çapında büyük bir hayran kitlesine sahip olan, çağdaş dünya müziğine kendi imzasını atan İspanyol şarkıcı Buika, Kübalı caz piyanisti ve ünlü besteci Chucho Valdez ve dörtlüsüyle canlı kaydettiği yeni albümünün dünya turnesi kapsamında 19 Temmuz 2010 İzmirliler'e unutulmaz bir gece yaşatan İspanyol aşk şarkılarının efsane sesi Buika, 20 Temmuz 2010 akşamı 17. Uluslararası İstanbul Caz Festivali’nde sahne aldı.

“El Último Trago” adını verdiği son albümünde Buika ünlü Meksikalı efsane şarkıcı Chavela Vargas’ın 90. doğum gününü kutluyor. Albüm Vargas’ın en güzel şarkılarını Buika yorumuyla dinlemenin eşsiz keyfini dinleyicilerle paylaşıyor.

İspanya’nın Grammy’si olan “Premio de la Música” ödülü sahibi Buika’nın New York konseri The New York Times eleştirmeni Jon Pareless tarafından “Mucizeden başka bir şey değil” şeklinde değerlendirmişti. Gitar, piyano, bas ve çello gibi birçok enstrümanı da çalabilen şarkıcı için sahne, kendisi ve izleyiciyle derin bir bağ kurabildiği bir mekân olduğu için önem taşıyor.

alıntı

gel, kalbini öpeyim


 Şimdi bir kadın düşün
sancıları ateşten kırmızı
çığlık çığlığa
bir kadın düşün şimdi
 Şimdi bir adam düşün
beyaz bayramlığı
ateşten gömlek
masumiyeti kir pas içinde
bir adam düşün şimdi
 Şimdi firavunun bile korktuğu
o kadını birdaha düşün ..
hadi gel !
sen !
düşünmeden gel ..
öpeyim kalbinden !

29 Ağustos 2011

Zafer Bayramı


Bugünleri bizlere nasip eden şehitlerimize Allah rahmet diliyorum,
30 Ağustos Zafer Bayramımızı coşkuyla kutluyorum !

Bayram


Gününüzü sevdiklerinizle beraber sağlık ve huzur içinde geçirmeniz dileğiyle ..

Bayramınız kutlu olsun,
Melekler o coşkulu yüreğinizden öpsün !

o şarkı 

abbas işe yolcu


2011 - 2012 sezonuna merhaba der,
yeni seruvenlere yelken açar ..

hepinize güzelliklerle ve mutluluklarla dolu bir hafta dilerim ..

bu gece bir yıldız tut

 
küçüktüm,
geceleri uyku tutmayınca, 
gökyüzüne yıldızlara bakar, 
onlarla konuşur
özlediğim insanların isimlerini fısıldardım.
büyüdüm,
gökyüzü zifiri karanlık
dudaklarım uçukluyor
özlediğim insanlar geldikçe aklıma
hayallerim kayıyor
baktıkça yıldızlara

28 Ağustos 2011

Bayram Sepeti


Şimdi efendim, şeker bayramı hiç şekersiz olur mu ? Olmaz ! Madem bayram hazırlığı yapıyoruz, ozaman bende bizim Faslı beybilere böyle bir sepet hazırlayayım dedim. Biliyorum yine gelecekler, her bayram olduğu gibi bu bayram sabahı yine bize uğrayacaklar. Zaten bayramlarda sayıları dışında değişen bir şey de yok. Neyse gelsinler ki bende kendilerine hazırladığım koma potansiyeli yüksek sepeti vereyim yoksa kendim yicem vallahi ..

Gerçi balkonumuzun dikenli gülleri hep sağ gösterip sol vuran tiplerden oldukları için, kendilerine pek güvenemiyorum. Şimdi bunlar o kadar şekeri yiyip enerji bombasına dönüşüp mahalleyi başımıza yıkmasınlar ?! Ama yok o kadar da değil artık; bu balkon yabanileri bayramlarda normalleşiyorlar keza. Ilginç ama cidden öyle ! Olsun, ben yinede vereceğim, bu riske gireceğim beybilere şekerleri kendi elceeezimle yedireceğim ... ha ha ha diyeceğim .. bunlar komaya felan girmez, cani cani bunlar.

Gerçekten girmeseler bari .. Bak şimdi feci tedirgin oldum iyi mi ..




my girl

Ne mi yapıyoruz ? 
Ilk önce aklanıp paklanıyoruz, 
güzelce temizleniyoruz .. 
Buna bayram temizliği de diyebiliriz .. 
mi ..


Sonra yeni değişmiş, 
mis kokulu carşafın üstüne güüzzeelce yayılıp,
iyice mayışıyoruz ..
mis mis .. 



27 Ağustos 2011

'bazen sadece seversin '


o iç çekti
içim titredi
ağla sevdam
dudaklarım bu gece
kırmızı dualar zikredecek
ağla !
bulan çamura
derler ki,
Tanrı insanı balçıktan yaratmış
o halde dön aslına
Tanrım,
sana sığınıyorum
çok üşüyorum
.. ne çok ...
üşüyorum 

bana masal anlat


* görsel - sedat girgin

bana masal anlat
sonu güzel biten hikayelerden olsun
de ki, bu dünyada yaşayan en kötü insan, sen !
de ki, bu dünyada yaşayan en iyi insan, ben !
her biri ayrı bir mayın
biliyorum
şeytan da ben
melek de ben
ancak bilmiyorum ki hangi yolu seçsem ?
masal anlat bana
sonu güzel biten hikayeler anlat
de ki, bu dünyada yaşayan en kötü insan, ben !
de ki, bu dünyada yaşayan en iyi insan, sen !
yeter !
bu kadar gerçek yeter artık
kel oğlanı, can kızı anlat bana
bana sonu güzel biten masallar anlat ..

26 Ağustos 2011

Turtles Can Fly


o ağlardı
kirpiklerini saran minik kelebekler
nasırlı avuçlarıma dökülürdü
tırnaklarım,
 avuçlarımı parçalar
 kelebeklerin kanatlarını kırardı

o ağlardı
deniz kızıla boyanırdı
gece, güneşe isyan ederdi
kızıl saçlarını
gelin misali süsledi diye
tek sığınağım ağlardı
ve, ben sadece bakardım 

o susunca 
kirlendi çocukluğum
işte ozaman anladım
dünya öyle yeşil değil
avuçlarıma biriktirdiğim
cam kırıkları, kelebek değil
..
ama ben daha çocuktum
ve, benim hiç renkli
misketlerim olmadı ..

Kadir Gecesi


*Dhikhr Allah - Remember God by Samir Malik

Bin aydan daha hayırlı olan kadir gecenizi tebrik eder, 
Allah'tan hayırlara vesile olmasını niyaz ederim.
Dualarda buluşmak dileğiyle ..

25 Ağustos 2011

beyond frazzled


Düşünüyorum da, acaba benden başka niyetli olduğunu unutan başkaları da var mıdır ?
Ciddiyim ! Ben bugün niyetli olduğumu unuttum. Aslında bu çok normal, zira Rotterdam için iftar vakti 21.10 civarı olunca insan haliyle unutuyor. Uyaran olmasa hala öylesine çalışacak, iftarımı yapmayacaktım. Ah, unutkanlık tek o konuda belimi kırmıyor ki. Kaç gündür üzerinde arı gibi çalıştığım, günlerdir uykusuz kaldığım o ders proğramını sonunda bitirdim .. bitirmesine de bu kez yanlış birine mail olarak atmışım iyi mi. Bu aralar iyice şapşallaştim, bir sakarlıkdır aldı başını gidiyor. Allahtan adam insaflı çıktı da haber verdi, 'emin misin doğru adrese yolladığına' deyince iş arkadaşımın günahına bol bol girmiş olduğumu da fark ettim. Bonus günaha çok ihtiyacım vardı ya, aferim sonunda onuda kazandım. Bu konularda azimliyimdir efenim, kazanırım ben. Vallahi gani gani şükür ediyorum yanlış bir sey yazmadım diye, zira maillerde yorgun olunca ilginç hatalar yapabiliyor entersan dileklerde bulunabiliyorum. Bunun en son örneği öğrencilerime yazdığım maillerdi.

Iyi ki gizli ajan felan değilim, yoksa  kesinlikle o devletin lô-lâ leak'i olur, ne var ne yok orda burda unutur o devleti batırırdım.

Bu arada daha önce söylemişmiydim bilmiyorum, ben geçen yıl koca bir dönemin sınav notlarını kaybetmiş biriyim. O kadar yani .. Dolayısıyla karar verdim, bundan böyle kendime her konuda b/cc atıp extra back-up yapcam ki önemli şeyleri birdaha ne unutayım ne de kaybedeyim ..


'yaşamak yaralanmaktır. yaralanmak da güzel'


'önemli olan bir insana aşk değil, hayat olabilmek'

sonbahar yaprakları


o gece
dudakların dudaklarıma değdiğinde
yüreğimde kiyametler koptu
içimdeki ölü kelebekler canlandı
ve öptükçe seni
dudaklarının izinde
ıslattım yalnızlığımı
o gece
hiç olmadığı kadar
beyazdı gece ..



24 Ağustos 2011

'friends forever'

Tarihe damgasını vuran fotoğraf


Bu saadet fotoğrafı 2010 yılında ölümsüzleştirildi. Aynı karede fazışan (ex) liderler Ben Ali (Tünis), Saleh (Yemen), Khaddafi (Libya) ve Mubarak (Mısır) bulunmaktadır.

Hani derler ya, ne oldum değil ne olacağım demeli diye. Bu kare onun bire bir ispatıdır diye düşünüyorum.

*
Her yerde bir bela bir musibet aldı başını gidiyor. Umarım sonlar hayrolur ..

çocuk işte


Ben küçükken kardeşimle birlikte şekerciye gider, satıcı amca bakmadığında, şekerlerin içine dalar, ağzımızı önceden kestirdiğimiz şekerlerle tıka basa doldururduk. Minik escapada'mız bize nasıl heyecanlı gelirdi. Sonra o amca bize manalı manalı bakınca, bizde annemin eteğinin arkasına saklanır, arsızca adamın gözünün içine baka baka ağzımızdakileri yemeye devam ederdik. Adam haliyle bize gıcık olurdu ve anneme çaktırmadan bize kaş göz işaretleri yapardı. Ah, kardeşimle ne korkardık. Komik ..

Düşünüyorum da, sanki dünya bankasını hortumlamış gibi bir adrenalin yaşardı minik kalbim. Ama insaf, nihayetinde coçuğuz göz hakkı diye bir şey var değil mi ! Ne olurdu yememize izin verseydi sanki ? Muhtemelen tenezzür edip istemeyecektik, o muhteşem görünen şekerlere burun kıvıracaktık. Kim bilir !

* Evet, son kısma bende inanmadım ..

Bunu şimdi niye mi yazdım ?
Çünkü bugün girdiğim o şekercide otuz yıl önceki lô-lâ'ya rastladım ve içimde ki o masum çocuğu selamladım.  Böylelikle de bir anı parçasını da blog'a aktarmış oldum. Ah, ne sevindi garibim, ağlamaklı oldu vallahi ..  O günlerin hatırına ve suçluluk duygusundan baya şeker aldım. Bari fas bebelerine vereyim de sevindin cücükler ..

Sahi ya, içimizde ki o masum çocuğa ne oldu ?




bugün şiir kokuyorsun


 ağlamanı sorgulamıyorum çocuk
sen ağlayınca şiir kokuyorsun
sitemini sineye çekiyorum çocuk
sen susunca şiir oluyorsun
ve ben şer !
atıyorum içime utançları, günahları
susamış isyanımı sana saklıyorum
ve ben
susmalarının kefaretinini
her gece canımla ödüyorum

'geceye sarılmak ne zormuş'


sensin işte
içime işleyen
işte kokun
beni sana çeken
ve sen öpünce
kainat durdu
durdu zaman
ben yarınsız,
yarın zamansız
öpünce sen
mevsim ilkbahar oldu
her şey sen d/oldu

23 Ağustos 2011

Nessie


Loch Ness gölü'nün efsanevi canavarı Nessie, 20.00 surlarında bizim arka bahçede görülmüştür.

Ilgililere duyurulur ..


Nessie kimdir ?

Canavardan ilk söz eden kişi İrlandalı Aziz Columbadır. Aziz Columba sandalla karşı sahile geçerken canavar suların içinden yükseldiğini, ağzı açık ve kükrediğini söyledi.

Böylece 1400 yıllık bir efsane başlamış oldu, yüzyıllar boyunca öğretmenler, denizciler, rahipler, bir Nobelli bilim adamı, muhasebeciler ve daha sayısız inandırıcı tanık ... Tümü Loch Ness Gölü'nün canavarını gördüler ve anlattılar. Yüzyılımızda zoologlar ve doğa bilimciler onu görmek için çok çaba gösterdiler ama Loch Ness Canavarı'nı daha onu aramayanlar gördü.

devamı için tıkla

another step towards the winter


 sigaranın
son nefesine yetişebildim
geriye dumanını ciğerlerime çekmek
hıçkırıklarla seni yazmak kaldı
sancılar
bir yoksulun helalına sıkışmış
o haram kadar sinsi
biliyormusun,
nefesim genzimde düğümlenmiyor artık
usulca ciğerlerime s/iniyor
senden kalan ne varsa parçalıyor
 sanrılar
 cesareti yitik gözlerimi
siyahlaşmış oyunlara g/ebe tutuyor
göremiyorum
dumanın beni kör ediyor

salı sallanır ?


Yine yağmur yağıyor, tipik Hollanda havası. Ama moralimizi bozmuyor, keyifli bir gün için yola koyuluyoruz .. Sendromsuz, güzel, pazar edasında bir gün olsun bugün.  Hepimiz için sakin bir gün olsun bugün.

Kim demiş salı sallanır diye .. ama gök inliyor vallahi ..


Wicked World

Avrupada artık entegre olmak da yetmiyor, asimile olmalı diye zorluyor yetkililer. Dolayısıyla zamanla Hollanda da herkesin nihayi kararı vatana kesin dönüş olacaktır. Açıkcası durum bunu gösteriyor, ancak maddiyat büyük bir etken olduğu için bir çoğumuzun buralarda kalmaya elleri mahkum. Fakat hayat gittikçe zorlastığı için bu ebedi olamaz ve zamanla geri dönüş kaçınılmaz görünüyor.

Tabii ki Türkiye'ye nazaran Hollanda da hayat standartları daha yüksek, ama bu seni nereye kadar tatmin ede bilir ?  Insanları, yaşam tarzları, doğa, iklim vesaire gibi şeylerde çok önemli. Iki kültür arasında büyük çatışma olduğu aşikar,  ve adapte olmakta zorluk çekebiliyorsunuz. Bu araf zamanla kaç kişinin yolunu kaybetmesine yol açmıştır bilinmez. 

Hollanda diğer Avrupa ülkelerine göre ütopianist bir hava sergiler, dışarıya doğru hoşgörülü, toleranslı ve hümanist görünür. Bu kısmen doğru, fakat burada yaşayan Türkler için hiçte öyle değiller. Tabii istisnalar elbette vardır, ama hangimiz 'isinize gelmiyorsa kendi ülkenize dönün' cümlesini duymadı ki bu cümle sansürlü halidir. Yani ne yaparsanız yapın, ne kadar asimile olursanız olun, siz buraya ait değilsiniz ve size bunu her fırsatta zevkle hatırlatırlar. Ancak siz Türkiye'ye de ait değilsiniz. Orayada uyum sağlayamıyorsunuz ve bu kez orada dışlanılıyorsunuz. Peki ne etmeli, nereye gitmeli ?!

Gerçek şu ki, Türkiyede Avrupalı, Avrupa'da Türksünüz, araftasınız.

Bu yazımı şimdlik bir başlangıç olarak atıyor, zamanla diğer konularıda ele almayı düşünüyorum.

Avrupada;

- yaşamak
- öğrenci olmak
- kadın olmak
- Türk olmak
- müsliman olmak
- ölmek


Ollanda Not - Bknz. Ebubekir Sifil hocanın bu konuda ki fetvası: "Avrupa'da yaşamak haram" Anlayacağınız, dönmek şart ..

22 Ağustos 2011

biz değilmiyiz sizi b/arındıran?


kadın,
kıyamet !
ya sende kopacak
ya seni kopartacak


Roy Lichtenstein - Source of inspiration

Kiss V

 

Bu biografiyi ekleme sebebim, son günlerde blog aleminde sıkca karşıma pop art'tan ilham alınarak tasarlanan ve trendy bir görünüm yakalamak için oluşan kiyafet, takılar vesaire çıkıyordu. Bu stilin yaygın olması çok hoş, ancak pop art'ın duayeni olarak bilinen ve yukarda ki popüler örnekleri bizlere geride bırakan Lichtenstein'i az kişi biliyor gibi geldi. Sanki, öylesine yani rastgele 'aa ne güzelmiş bundan da cincik boncuk yapayım' edası beni biraz rahatsız etti. Dolayısıyla, Lichtenstein'i yeniden gündeme taşımak yeridir diye düşündüm.

Drowning Girl


Pek sevdiğim ve en azından ne ile ugraştığını bilen, genel kültürüne güvendiğim genç tasarımcı inanirsakolurbence, bizelere bu tasarımlardan güzel örnekler sunuyor, ve bir nevi sanat dünyasına da tanıtım babında katkıda bulunduğunu düşünerek sizlere blog linkini veriyor tasarımları ile baş başa bırakıyorum. Iyi gezmeler ..

Ohh Alright


Roy Lichtenstein, 27 ekim 1923 Manhattan da doğdu, 29 eylül 1997 de Manhattan'de öldü; Amerikalı Pop-art sanatcısı.

Eserlerinde popüler reklam ve çizgi roman öğeleri kullanmasıyla ünlüdür. Kendisini ve yapıtlarını "mümkün olabildiğince yapay" olarak tanımlamıştır. Bir çok tablosunda kadın figürleri ön plana çıkar.

Orta okul yıllarında hobi olarak başladığı çizimlerinin o dönemde temel konuları caz müzisyenleriydi; Picasso'nun mavi ve pembe dönemlerinden de oldukça etkilenmişti. Liseden sonra New York'tan ayrılıp Ohio Güzel Sanatlar Akademisine yazılan Lichtenstein'ın eğitimi savaş nedeniyle yarım kaldı. Ancak savaş bittikten sonra bunu tamamlama ve hatta master yapma fırsatını buldu. 1950'lerin başında artık New York'ta işlerini sergileyebiliyordu.

Bütün bunlar onun hayal gücünü destekliyordu; ama asıl vurucu nokta oğullarından birinin bir gün elindeki Mickey Mouse kitabını gösterip "eminim sen bu kadar iyisini çizemezsin" demesiydi. Roy Lichtenstein 1961'de cizgi romankarelerinden tipleri gösteren altı tane resim yaptı; bunların sadece renklerini ve orijinal kaynaktaki formlarını değiştiriyordu. İşte zamanla onun resminde imzası haline gelecek Benday noktacıklarını, kalligrafi ve Konuşma balonları bu dönemde kullanmaya başlamıştı.

Bir sonraki yıl galeri'deki solo sergisi onun kariyerinde bir fırlama noktası oldu. Bundan sonra Amerika turu gibi büyük işler yapabilme olanağına sahip oldu.

Yaşadığı dönemde pek çok tartışmanın odağında olmasına rağmen ölümünden beş yıl sonra bugün sanat tarihindeki mihenk taşlarından biri olarak kabul edildiği bir gerçek. Bu sanatçının canlı ve basit pop sanatı, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra soyut ekspresyonizm'in hakim olduğu sanat dünyasında radikal bir değişimi işaret etmiştir.
Lichtenstein, her zaman çocuksu bir ruha sahip olmuş, ama bu çocuksuluğunu akıllıca kullanarak sanat ortamına çok dikkat çekici, etkili eserler bırakmıştır. Çizgi romanlardan seçtiği bir kesiti alarak büyüten sanatçı, güncel ve popüler konu, olay ve kahramanları büyük bir yalınlık içinde sunmuştur. 1962den sonra Mondriaan, Monet ve Picasso'nun resimlerini kendine özgü tekniği kullanarak çizgi roman dili içinde yeniden oluşturur, yani popülarize eder. Lichtenstein, coşkulu bir dille, çizgi roman görüntülerini büyütürken bu çizgilerdeki belirgin ve sert grafiksel özellikleri, daha abartılı bir biçimde vurgulanmıştır.

blackpearlscurse'den alıntı

pazar ertesi sendromu



Bugün pazartesi, hala izinliyim, gün güzel ve güneşli olmasına rağmen bendeniz ciddi ciddi pazartesi sendromu geçiriyorum iyi mi. Oysa böyle şeyler hiç benlik değildi, ben işime daima şen şakrak gider, kırık notlar vermeyi kendime görev edinir, inanılmaz haz alırdım. Yani bu demek oluyor ki durum çok vahim. Düşünün,  henüz 29 ağustos günü iş başı yapacağım ve bu yüzden sendrom yaşıyorum. Bu tatilime, bana reva mı !  üstelik algılama ve yazma - 0 kıtlığı da çekmeye de başladım. Ben buna hazır değilim, işe hazır değilim sonum vallahi hayrola !! Tamam iki bucuk aydır evdeyim, şöyle böyle ucundan kulağından bir tatilcik yaptım ama ben bundan hiç bir şey anlamadım ki. Kesmedi, kesmez ! Hoş Türkiye surlarına geçmedikçe ben tatile tatil demem o ayrı ama işte size bir bahtıhıyar olduğumu zaten demiştim. Tamam vol 2. karpuzu da kestim, ama henüz kokteylini içemeden ne o öyle iş başı yapmak, o da neyin nesi. Çok ayıp çook ! Tamam vol 3. okulu, öğrencileri perran kutman style özlemesine özledim; bknz. sıraların üstünde şak şuk yürümek,  ama bunu zihnime, bedenime anlatamıyorum, onlara bir türlü söz geçiremiyorum, resmen alayına isyan ediyorlar.  Ve, ben bu işin içinden çıkamıyorum, düşündükçe uykularım kaıçıyor, sırf bu yüzden bir bosluğa düşmekten korkuyorum.

Ama dur, bunun tam tersi olması gerekmiyor mu ?

Arabesque Note - Hayat değişmeyecek belki ama benim hayata bakış açım değişecek ..

21 Ağustos 2011

to walk a day in her shoes


Biliyorum herkes hayat yolunda tek başına yürür, herşeye ve herkese rağmen,  eksi ve artısı ile kişi kendi kaderini yaşar ..  Ancak itiraf etmeliyim ki, bir günlüğüne olsa bile, bu bayanın yerinde olmak isterdim ..

bu gece


 başka bu gecenin tadı
bu gece düşlerimin rengi başka
bilirsin,
korkarım ben karanlıktan
gel
istemiyorum, 
bana masallar anlatmanı
afilli cümleler kurmanı istemiyorum
sen, bu gece
beni koynunda sakla
sakla beni düşünde
 bu gece gel
bu gece beni sar  ..




20 Ağustos 2011

pilav salatası

Sevgili arkadaşlar,

Sizlere yeniden mutfağımdan sesleniyor, yeni bir risk ile tekrar merhaba diyorum. Bugün ki denememiz pilav salatası olacak ve ben hiç annemin kızı olmadığım için yemesi biraz aptal cesareti gerektirebilir. Ancak bunu bile derken içim cızzbızz etti, zira yemek gibi şanslı deneyimi gerçeklestiren arkadaşım hala hayatta ve tadını gerçekten çok beğendiğini söyledi. Yani ben abdal arkadaşımın yalancısıyım. Zeki ve zevkli arkadaşım benim, ağzının tadını nasılda biliyor !! Dolayısıla pek de o kadar risk içermediği kanaatına vardım, ancak etrafımda ki insanları nedense buna bir türlü ikna edemiyorum. Hani bu kadar da zalim olunmaz değil mi. Tamam anladık, mutfak prensesi değilim belki, ki benden de ne prenses olurdu, Monaco ailesi gıpta ederdi ya şans işte, millet zamanında royal blood olmak için ne kelleler uçurmuş, ben bir kelle paça bile pişiremiyorum. Neyse taş atmıyoruz, konuyu saptırmıyoruz ... ne diyorduk ha pilav.
Pilavıma salatama gelince, vallahi bende şoke oldum, yani deneyin ve ne yalan söyleyeyim hani lezzetlide görünmüyor değil, tam yemelik yanında yatmalık cinsinden bir şey oldu ..

Deneyin, pişman olmazsınız .. vallahi ..

Afiyet olsun ..






nerelisin ?


şu güneşin bir türlü uğramadığı,
gri, soğuk, kocaman bir boşluk içerisinde kıvranan bu şehire geleli tam kırk üç sene olmuş ..
oysa o dev adam bu kent'e ne umutlarla gelmişti ..
yazarken içim titredi, bir tuhaf oldum gerisini getiremiyorum !
bir yanım buruk bir yanım ... sol yanım işte.
hüzünlendim, özlemim depreşti ..

devamı gelecek ..

18 Ağustos 2011

not açılımı


1. bizim tontiş komşu bugün merdivenlerden bir dirhem canlık kocasının üstüne düşmüş. tontiş komuşuya birşey olmamış, ama bir dirhem canı olan kocası bir kaç gün hastahaneden eve gelemez gibi gözüküyor. üstelik tontiş komşu bir dirhem canından olmak üzre olan kocayı fırcalamış,'bu mubarek günde başıma iş atçın' demiş. haydaaa ..

2. tam otuz dokuz saat, dile kolay otuz dokuz saattir ayaktayım. yorgun ve halsiz olmam gerekirken, aksine çok enerjik ve verimliyim. bu gidişle o yapmam gereken ders proğramını kısa sürede bitiririm inşallah - dua - amin yes please aminn ..

3. üzgünüm hemde çok zira iki gündür yapılan o saçma sapan ve satılık açıklamaları hazm edemiyorum. gerginim !

4. açım, gerçi ben hep açım da, cidden dikkat etmek lazım. bu aralar miğdeye yapılan servis sınır tanımıyor keza.

5. zihnime haylaz bir alınganlık hakim. hoş bu hep var zaten, saolsun istenmeyen misafir mubarek, geldi mi bir türlü gitmek bilmiyor.

6. kendimi inanılmaz enerjik hissediyorum, bir an manic oluyorum, sonra birden depri.  uykusuzluktan mi acep ?

iyice dengesizleştin lô-lô-lâ-lô-lâ

dedi ki ..

dedi ki,
biliyormusun,
artık sana dair düşler biriktirmiyorum
korkuyorum ..
diyorum ki, 'ya gelir onları geri alırsa' ?
yerine kokunu biriktiriyorum
yastığımın altında ..

dedim ki,
miğdesi açlıktan sırtına yapışmış bir çocuğun elinden
çöpten bulduğu ekmeği almaya kim cürret eder ?
büyü çocuk, büyü .,




birlikte ıslanmayacağız ki


oysa sen uyurken küçüğüm
ben sana sevda masalları fısıldar
kalbimi kalbinin üstüne koyardım
sen uyurken, yanardım ateşlerinde
şimdi ardından efkarlanarak bir sigara yakıyor
aynada ki enkaza bakıyorum
yakıyorum bir sigara daha
ve giriyorum
kokunu insafsızca bıraktığın o yatağa ..
..




peekaboo

evin sultanı ..
bazen sadece kareler yetiyor ..











17 Ağustos 2011

benim ol/sun


yüreğimin gözü bir uğur böceği gördü
şimdi korkusuzca ve tereddütsüz onun peşinden gidiyorum
belki bu kez şansım yaver gider ha, ne dersin?
onu yakalayıp belki bir seni dileyeceğim
ve bil ki haramdır,
parmak uçlarına benim mor dudaklarım
haricinde konan öpücükler ! 

Açılımımız hayırlı olsun !

 



on yedi ağustos ! 
ne nahlet bir gün ne musibet bir tarih !

Bıktım !
Sessizlikten, sabır dilemekten bıktım !
Bıktım !
Susmaktan, sözsüz kalmaktan !
Sorumlu olan herkezin Allah gani gani belasını versin !!

Hakkari Çukurca kurulan hain pusuda şehit olan 8 askerimize Allah'tan rahmet, yaralılarımıza şifa, ailelerine sabır, bunu gerçekleştirenlere ve izin verenlere sonsuz bir azap diliyoruz ! Başımız sağ olsun !!

on yedi ağustos


kulağıma ezan değdirmeyen kent
siyahın geceden koptuğu o kirli noktadayım
ruhum tüm çıplaklığını sergilediği o gecedeyim
üşüyorum,
hemde çok ..


ateş düstüğü yeri yakıyor
ne eksik ne de fazla
rahmetle anıyorum ..

16 Ağustos 2011

ordinary world


bir yanım ateşi dinmeyen cehennem gibi öteki yanım yağmura küskün toprak gibi
bir yanım kış bir yanım yaz, bir yanım hüzün bir yanım neşe
şah damarım boynuma dolanmış gibi
zorlanıyor nefesim ..
ucuz bir kavanoza tıkıştırılmış bir ateşböceği gibiyim ..

peki sen nasılsın ?